En sonda söylemem gerekeni en başta söylemeliyim. Başlığın anlatmak istediği, 1 Mayıs üzerinden siyasi rant elde etmek isteyen CHP ve Sol Partilerin 1 Mayıs etkinliklerindeki gövde gösterilerinin ve beylik laflarının samimiyetsizliğini ifade etme arzusudur diyelim ve konuya geçelim.

Malum “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramının” üzerinden bir ay geçti. Gerçekleştirilen etkinliklerde davullardan, zurnalardan tutun da sloganlara, sol parti temsilcilerinin, belediye başkanlarının ve parti genel başkanlarının ateşli konuşmalarına kadar ne ararsanız vardı.

Maalesef ki memleketimizde işçinin hakkını sol partiler, sendikalar savunur gibi ortaya çıkmış tekelci yanlış bir bakış açısı vardır. Bu yanlış bakıştan dolayı bırakın işçiyi, Türkiye’deki hiçbir üreticinin, emekçinin, zanaatkârın veya emeklinin gerçek hakkı ya da bu grupların insan şerefine layık yaşaması için gerekli olan imkanların ne olması gerektiği sorusu toplumun tamamına bile mal edilemedi. Solun ve sağın popülist ve “ben belirim” mantığının doğal sonucu olarak ortaya çıkan işçi ve emekçi hak savunuculuğu maalesef ki bugün iflas etmiştir. Düşünebiliyor musunuz Türkiye’de kronik siyasi marazlara sahip, kendi içinde tefrika çıkaran, hizip kurmada mahir olan pek çok sağcı veya solcu parti daha “insan şerefine layık nasıl yaşanılır?” sorusuna bile yanıt vermeden işçi gibi toplumun bir kısmının savunuculuğuna soyunması haksızlıklara karşı maşeri bir mücadelenin oluşumunu da engelledi. İşçileri ve emekçileri ideolojik yaklaşımlı siyasette her zaman kullanışlı bir enstrüman olarak gören ve işçi hareketlerinden medet bekleyen beceriksiz siyasilerin öngörüsüzlüğü hem kendi partilerini bir çıkmaza sürüklemiş hem de alın teri ile hayatını idame ettiren toplumun tüm kesimlerinin haklarının gerçekçi bir şekilde savunulmasını engellemiştir.

Hangisi Haklı: CHP’li İzmir Belediyesi mi Yoksa İşçiler mi?

 Davul zurna çalarak, bağırıp çağırarak, kortejler halinde yürüyerek emekçinin hakları korunabilir mi? Elbette ki korunamaz. Korunamadı da. Nitekim sol bir belediye olan CHP’li İzmir Belediyesine karşı işçinin hakkı en azından korunamamış. Kendisini işçi haklarının havarisi ve müdafisi olarak gören CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı KRT isimli TV kanalındaki konuşmasında içinde bulunulan durumun sebebini kendisinden önceki -yine CHP’den seçilen- İzmir B. B. Başkanı Tunç Soyer’in art niyetli olduğunu ima ettiği yanlış zammına bağlarken CHP savunucularından Yılmaz Özdil ise olayı CHP içi çekişmelere bağlayarak Belediye Başkanına buram buram şovenizm kokan bir destek açıklaması yaptı. CHP işçi ve emekçi edebiyatı yaparken “Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme” ilkesini unutmuş olacak ki “eşit işe eşit ücret” diye haykıran, belki de arka bahçesi olarak gördüğü DİSK ile karşı karşıya geldi. Biz, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun Ekrem İmamoğlu’na verilen destek mitinglerinin ön saflarında Özgür Özel’in yanında görmüyor muyduk? Anlayacağınız kendi içinde söz ve eylem birliğini hiçbir zaman gerçekleştirememiş CHP ve onun destekçisi olan bazı örgütlenmeler şayet iktidar olursa ülkeyi nasıl yönetecekler, emekçinin hakkını nasıl koruyacaklar, hakkı olanın hakkını, nasıl teslim edecekler Allah bilir! Tezatlıkta, söylem ve eylem aykırılığında zirvedeki yerini kimseye kaptırmayan AK Partiden farksız olmadığını gösteren CHP, tüm Türkiye’ye Ekrem İmamoğlu demagojisi yapmaya devam ede dursun biz CHP’nin yerelde bile basit bir krizi çözemeyişini seyretmeye devam edelim.

İzmir hadiselerinde CHP gibi işçi sendikaları da hatalıdır. Çünkü Türkiye’deki kazanç emek dengesinde belirleyici olan kriterin sermaye, finans ve üretimin zayıf olmasından kaynaklı olarak yaşanan para darlığı gibi finansman zorluklarından kaynaklandığını bilerek görmezden gelmektedirler. Emeğin bol ama sermaye ve paranın zayıf olduğu her şehirde ya da her memlekette kimse alın terinin karşılığını tam olarak alamaz, işveren veya kamu otoritesi de hak edilen maaşları ödeyemez. CHP ve çeşitli Sol Partiler düşük maaşları her zaman kamu otoritesinin veya sermaye sahibinin sömürücü anlayışına bağlama kolaycılığına yönelerek ülkeyi her daim yanlış bir mücadeleye sürükledi.  CHP ve diğer Sol Partilerin sorunlu bu yaklaşımı ve yürüttükleri propaganda maalesef ki Türkiye gerçekliğinden uzaktır, eksiktir. Bu hatayı iyi bilmelerine rağmen sırf AK Parti’yi ya da farklı dönemlerde ki iktidarları eleştirmek için meselenin özünde yer alan sıkıntıların nasıl çözüleceğini hiç konuşmayan Sol Partiler hem toplumun bütününe açılarak ona umut olmadı hem de tüm işçi ve emekçi kesimleri etrafında toplamayı başaramadı.

Uzun lafın kısası CHP ve pek çok Sol Parti kendi söylemiyle en yakınındaki kurum ve kuruluşlarca vuruldu. Hem de hiç beklemediği bir şehirde.  Dağlarında çiçek açan bir şehirde!

İzmir’in Dağlarında Çiçek Açması Beklenirken Çöplerden Dağ Ortaya Çıktı

 CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerle ve onların temsilcisi olan sendikayla elbette ki bir şekilde anlaşacaktır. Ama o uzlaşma oluncaya kadar İzmir’in dağlarında, ovalarında, cadde ve sokaklarında bırakın çiçek açmasını muhtemelen her bir yeri çöp dağları kaplayacak, İzmirli toplu ulaşımda ciddi zorluklar yaşayacak. İzmir grevi CHP’nin bırakın ulusalı yerelde de bir maaş planının olmadığını, kriz yönetim felsefesinin bulunmadığını hatta kendisinden önceki yerel yönetimlerin bıraktığı mirası bile bilmeden, öğrenmeden vaatlerde bulunduğunu hepimize gösterdi. Planı ve programı olmayan CHP’li yerel yönetimler karşılaştıkları ilk ciddi krizde aynı AK Parti’de olduğu gibi sınıfta kaldıklarını da ilan etmiş oldular.

TİP ve TKP’yi Gören, Duyan Var mı?

 Bu arada TİP ve TKP’yi gören, duyan var mı? Sendikalardan güç devşirmeye çalışan, sendikal hareketlerin içinde olmaya özen gösteren, siyaseti işçiler adına yaptığını ileri süren, her toplumsal hadisede kızıl bayraklarını sıklıkla görmeye alışık olduğumuz TKP ve TİP’li siyasileri İzmir’de neden göremiyoruz? Ülkenin her yerinde yapılan 1 Mayıs gösterilerinde sıklıkla karşılaştığımız kırmızı ve kızıl bayrakları niçin İzmirli işçilerin yanında bulamıyoruz? 1 Mayıs’ta davul ve zurnayla halay çekmek, kortejle slogan atmakla demek ki işçi hakları korunulamıyormuş. İş başa düşünce bu partiler acaba neden inisiyatif almadılar? Acaba bu iki parti doğrudan doğruya CHP ile karşı karşıya gelmek istemediği için mi alanlarda yoklar yoksa “yoldaşlarını” haksız gördükleri için mi? Diyelim ki İzmir Büyükşehir Belediyesi AK Parti’de olsaydı ve grev de AK Partili İzmir Büyükşehir Belediyesine karşı gerçekleşseydi TİP, TKP ve CHP teşkilatları işçilerle beraber alanda dayanışma halinde olurlar mıydı? Eğer cevabınız evetse neden TKP, TİP, CHP’li İzmir teşkilatları, Gençlik Kolları, Kadın Kolları işçilerle dayanışma halinde olduklarını açıklamıyor?

İşçi Hakları Konusunda Samimiyetin Adı: Adil Düzen ve Milli Görüş

54.Hükümetin Başbakanı Necmettin Erbakan “İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz” diyen bir medeniyetin evladı olmanın bilinciyle hareket ederek sendikaların istediği %30 zammın da üstüne çıkarak asgari ücretliye %102 oranında, farklı emeklilik sistemine bağlı emeklilere de %200 ile %300 oranında zam yapmayı bilmişti. Hakkı olanın hakkını hangi işi yaparsa yapsın vermeyi ilke edinen Millî Görüşün hak ve hukuk anlayışını sadece işçi, emekçi, emekli nutukları atan CHP ve Sol Partiler değil Neoliberal kapitalist sistemin parçası olan başta AK Parti olmak üzere tüm sağ partilerinde örnek alması zaruridir.

Davulla zurnayla, halaylar eşliğinde sloganlar atmak kolaydır. Mesele sorumluluk mevkiinde olan CHP’li ve AK Partili yetkililerin alın terine ne derece saygı gösterebileceğidir.

O halde gelelim yine en başa: CHP ve Sol Partiler 1 Mayıs’ın “davulu mu yoksa tokmakçısı mı?” Kalın sağlıcakla.

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz