Ana Sayfa Yazarlar Hasan Can Alan Türkiye’deki Gazze Müsameresi

Türkiye’deki Gazze Müsameresi

0
1

İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana başta Gazze Şeridi olmak üzere Filistin’de masum sivillere yönelik gerçekleştirmiş olduğu saldırılar karşısında vicdana ve evrensel ahlaka sahip tüm insanlık büyük bir felakete tanıklık etti. Gazze’deki bu ukubet ve yıkım hali Âlemi İslam’a hangi devletin çatısı altında yaşarsa yaşasın ne kadar sahipsiz ve ne kadar korumasız olduğunu gösterdi.

15 Ocak 2025 tarihinde Filistin Direniş Hareketi Hamas ile İsrail arasında gerçekleşen ateşkes görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlandığı duyurulmuştu. Ateşkesle birlikte İsrail’in, Filistin halkına yönelik tedhiş hareketlerini ivedilikle sonlandırması ve anlaşmanın yükümlülüklerin yerine getirmesi beklenirken; İsrail mütarekeyi bozarak yeniden soykırıma başladı. Ve bu satırların yazıldığı tarihe kadar vahşet maalesef hız kesmeden devam ediyor. Hastane, çadır ve yemek alma sırasında bekleyen çocuklar ile sivil hedefleri korkakça, kahpelikle bombalıyor. Soykırım yapmayı gayet iyi bilen Siyonist terör devleti İsrail ve işbirlikçileri, uyguladıkları sistematik katliamlarını hala savunabiliyor. İsrail soykırımı işlerken; dindarlık, takva, gaza ve cihat nutukları atan Müslüman yöneticiler ise yaşananları sadece izlemekle yetiniyor. Hem işbirlikçi hem de Siyonizm destekçisi olan korkak idareciler yönettikleri halkın dikkatini dağıtmak için siyasi mühendislik yöntemleriyle ülke içi siyasi, ekonomik ve kültürel gündemlerle kamuoyunun dikkatini başka alanlara yönlendiriyor.

İsrail; Gazze’de kadın, yaşlı ve çocuklar olmak üzere binlerce kişiyi soykırımla şehit ederken Müslüman nüfusa sahip memleketler sadece slogan atıp yürüyüş gerçekleştirdiler, cılız ticari boykotlarda bulundular.

Peki, sonuç ne oldu?

İsrail durmadı, durdurulamadı ve Gazze harap oldu, Müslümanlar Haçlı seferlerinde olduğu gibi yine katledildi. Katliamlardan cesaret alan Siyonist Yahudiler ve Siyonist Hıristiyanlar ittifaklarını daha da güçlendirdikleri gibi pervasızlıklarını artırarak yasaklı silahları da kullanarak soykırımın ve sürgünün şiddetini daha da ileri bir safhaya taşıdılar.

Her daim Batılı ülkelere uygulanan, uygulandığı zamanda çifte standarda sahip olan uluslararası hukukun bile açıkça ihlal edildiği İsrail saldırılarında, sivil halkı korumayı amaçlayan sözde uluslararası anlaşmalar da bütünüyle hiçe sayıldı. İslam beldeleri ve Müslüman Türkiye’nin Türkleri olarak bu durumu zaten Bosna’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Rohinya ve Keşmir Savaşlarında ve işgallerinde zaten yaşamamış mıydık? O gününün korkak ve işbirlikçi iktidarları da aynı bugünün iktidarı gibi Türk Milletine Müslümanlara uygulanan zulmü kanıksatan, zulme ses çıkarılmamasını öğreten iç siyaseti takip etmemişler miydi?

Siyonizm’in gizli işbirlikçileri “İsrail’in Filistin halkına yönelik ağır ve insanlık dışı saldırılarını, geniş çapta yıkım ve yerinden etme politikalarını, soykırım ve insanlığa karşı suç sayılan faaliyetlerini ivedilikle sonlandırması ve ateşkesin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmektedir” gibi cümlelerle milleti kandırmaktan hiçbir beis duymadılar. AK Parti’nin ve onu destekleyen STK’ların maslahatından başka bir şey olmayan bu ve benzeri cümleler, İsrail’in barışa razı edilebileceğini düşünen uluslararası hukuk âşıklarını ve şehirli nüfusu konsülde etmeyi amaçladı. Durum bu kadar açıkken AK Parti ve uzantıları iktidarlar ve onların yandaş basını, şovmenleri, sözde Filistin’in haklarını savunan STK’ları Necmettin Erbakan’ın söylediği “İsrail güçten anlar” tespitini acaba neden gündemlerine almadılar? Alamazlar çünkü onlar “Yoksa dünya hayatını ahiret yurdundan daha mı üstün tutuyorsunuz?” ayetinin hakkını vermeye çalıştılar.

Her biri “Büyük Ortadoğu” veya “Genişletilmiş Ortadoğu” projelerine destek veren işbirlikçi Müslüman iktidarlar, İslam’ın hilalini Siyonist Yahudi’nin yıldızına ve Hristiyan’ın haçına ezdirmekten başka bir şey yapmamaktadırlar. AK Parti iktidarının sözüm ona miting, protesto ve boykotlarla halkı uyuttuğu ve halkı daha da çok uyutmak için bu eylemleri STK’lar üzerinden teşvik etmesi Türk Milletini afyonlamaktan başka bir şey değildir.

Türk Devletinin güvenliğini tehdit eden Siyonist terör devleti İsrail ile bunların ağababası olan ABD, İngiltere ve timsah gözyaşı döken diğer batılı emperyalist devletlere karşı koymak öncelikle Müslüman Türk’ün dini, milli ve tarihsel sorumluluğudur. Yani Türk’ün şerefidir, izzetidir. En nihayetinde daha 108 yıl öncesine kadar Gazze, Kudüs veya Filistin dediğiniz yer Türk Devleti’nin toprakları değil miydi? 108 yıl önce Cemal Paşa Yafa ve Gazze’de yaşayan ve İngilizler hesabına casusluk yapan Yahudileri bu bölgeden sürmedi mi? Her şeyi ne de çabuk unuttuk.

İsrail’in durdurulması için AK Parti’nin işbirlikçi İsrail politikalarının sonlandırılması ve “Yeniden Büyük Türkiye” fikri etrafında Milli Görüşçülerin riyasetinde devlet politikası sürdürülmesi gerekmektedir. Sokaklarda bağıran çağıran İsrail karşıtlarına ve AK Parti’nin ekonomik, kültürel ve sosyal alandaki sathi ve hatalı yönetiminden maddi ve manevi anlamda mustarip olanların teşkilatlanması gerekmektedir. Takip edilecek yeni finansal ve üretim politikalarıyla ordu, atalarından kendisine miras kalan Ortadoğu topraklarını yeniden kontrol altına alması, İsrail ve müttefiklerini bölgeden söküp atması şarttır. Sultan Melikşah, Sultan Alaeddin Tekiş ve Yavuz Sultan Selim liderliğinde olduğu gibi İslam’ın vahdeti yeniden güce dayalı politikalarla sağlanmalıdır. Türkistan’ın birliği yeniden askeri üstünlüğümüz ile vücut bulmalıdır.

108 yıl önce vali ve kaymakamlarla yönettiğimiz toprakların Türk Devletinin toprakları ve Türklerin arka bahçesi olduğunu unutan Siyonizm’in işbirlikçisi AK Parti iktidarları kestim dediği ticareti birkaç dolar için İsrail ile hala sürdürürken ne Allah’tan korkuyor ne de kuldan utanıyor. Daha da acısı mensubu olduğumuz medeniyetin hem batı karşısında, hem Siyonizm önünde diz çökmesine neden oluyor.

Müslüman Türk Milletinin gözünün içine baka baka Kürecik radar istasyonlarını İsrail menfaatine kullandıran, İsrail ordusu için savaşan, Müslüman Gazzeli’yi katleden Yahudi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını vatandaşlıktan çıkartmayan, çıkartılması için hiçbir yasal düzenleme yapmayan AK Parti iktidarına işbirlikçi değil de ne diyelim? Doğu Türkistanlıyı Çin’e teslim eden, Gazzelli’yi katleden Yahudi vatandaşına ses çıkarmayan, İsrail’in borazanlığını yapan akademisyen veya yazara yaptırım uygulamayan bu AK Parti mi “Asım Nesli”ni inşa edecek? Bu AK Parti iktidarı mı neslimize izzetin, hayânın ve onurun ne olduğunu öğretecek?

Gazze, Doğu Türkistan, Rohinya, Keşmir ne Filistinlilerin ne Uygurların ne de Rohinyalılarındır. Sadece bu topraklar değil tüm Âlemi İslam ve Müslümanların işgal altındaki toprakları Müslümanların hadimi ve ordusu halaskarlardan, müncilerden oluşan Türk devletinindir. Revizyonist Büyük Türkiye yeniden güçlü ve büyük Türkiye için insanlığın huzuru, selameti ve refahı adına Türkiye’nin iki ucu keskin sert bir kılıç gibi olan töresine dayanması şarttır. Hem kendi hem de âlemin nizamı için Türk Milletine gerçek ahlakını hâkim kılmaktan, mücadele etmekten, kalkınma hamlelerini sürdürmekten başka bir yol yoktur.

Filistin sevdalısı olduğunu ileri süren her Türk Vatandaşı işbirlikçi AK Partiyi desteklemekten vazgeçmelidir. İslam beldelerinin sorunlarını kendi memleketinin sorunu olarak gören ve bilen Saadet Partisi gibi partiler etrafında yeniden bütünleşmesi şarttır.

Herkesin kendisine AK Parti’nin “dinimiz, vatanımız ve milletimiz üzerinde yürüttüğü sömürü politikalarına daha ne kadar seyirci kalacağım” sorusunu sorma vakti gelmedi mi?

AK Parti iktidarı derhal İsrail’e karşı askeri tedbirleri uygulamalıdır. Türkiye’nin burnunun dibine kadar gelen fiili veya defacto bir şekilde İslam ülkelerinin içine sızarak onları kendilerine bağlayan taşeron İsrail ve ABD eğer durdurulmazsa ve göstermelik tavırlarla bu devletlere karşı maslahata dayalı ilişkiler sürdürülürse maalesef ki bizim sonumuzda Filistin ya da Doğru Türkistan gibi olabilir. Unutmayalım ki tedbir sünnettendir.

Türkiye’nin yeniden hegemonik bir iç ve dış siyaseti takip edebilmesi için gerekli maliyeti karşılayabilecek üretim alt yapısını hazırlaması zaruret haline dönüşmüştür. Asra yemin edenlerin bu çağın fiili savaş ve harp devri olduğunu unutmaması gerekmektedir.

Oku diye başlayan bir dine, Fetih suresine nail olmuş bir inanca, korkma diyen bir milli marşa sahip olan Türk Milletine Doğu Türkistan, Filistin ve Rohinya meselelerinde takip ettiği zillet politikaları yakışmamıştır ve yakışmayacaktır. Zillet halinden izzet haline yükselmek için yeniden “DİNİ DEVLET MÜLKÜ MİLLET” anlayışına geçilmelidir.

İslam devletlerinden ziyade Müslüman toplumların tepki gösterdiği Gazze meselesi Osmanlı’nın yıkılmasından beri bölgede kurulan devletlerin hala halklarını temsil edemediğini bizlere bir kez daha göstermiştir. Bölge devletlerinin ABD ve İsrail baskısından çekinmeleri olaylara doğrudan müdahale etmelerini engellediği gibi tek başlarına varlıklarını da koruyamayacaklarını açık etmiştir. Bölgenin farklı merkezi Türk devletleri tarafından bir nevi federatif anlayışla 800 yıl yönetilmesi bölge devletlerinin veya halklarının Türkiye ile ortak hareket etme zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Ne var ki bölgeyi ve Arapları koruyacak, kalkındıracak Türkiye’nin mevcut yönetiminde bulunan AK Parti ya da iktidara alternatif gibi gözüken CHP Türkiye’si ile gerçekleştirilemez.

Peki nasıl bir Türkiye yukarıdaki durumu sağlayabilir? Sanırım bu sorunun uzlaşıyla ortaya çıkması gereken ortak cevabı yukarıdaki satırlarda büyük harflerle verdiğimiz ilkedir.

Kalın sağlıcakla.

 

 

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz