Bazıları vardır kral doğar bazıları vardır kral olmaya çalışır. Hatta öyleleri vardır ki kral olma uğrunda her türlü kumpası, şarlatanlığı ve komployu gerçekleştirir.
Bu gök kubbenin altında krallarla ilgili neler gördük neler duyduk. Öyle krallar vardır ki bunlar kral olarak doğar, kral olarak yaşar ve kral olarak ölür. Ama ne acıdır ki bazen de kral olarak doğanlar sürülürler, devrik bir esir olarak yurtlarından gönderilirler. Bu tutsak krallardan bazıları hüzünle menfada hayatı kaybederken bazıları özgürlüğüne kavuşmak ve tahtına geri dönmek için yılmadan mücadelesini sürdürürler ve sonunda onu esir edenler tarafından kurşuna dizilerek öldürülürler. Çünkü bu devrik krallar, kendilerini esir eden kapitalistlerin kuklası ve oyuncağı haline getirmek istemezler. İsimlerini kendilerine ait olmayan kültürlerdeki isimlerle değiştirilmesine izin vermezler, kendi statüsünü ve değerini anlayamayacak insanların incitici bakışlarına katlanmayı, şehir şehir gezdirilip teşhir edilmeyi ret ederler. Onlar isyan günlerinde bir özgürlüğün hülyasına aşık olurlar, bu uğurda ya ölürler, ya da canlarına kıyarlar. Timur’a esir düşen I. Beyazıt’ın intihar etmesi gibi. Bu davranış onların fıtratına layık olma arzularından ya da temsil ettikleri manevi değerlerin yüceliğindendir.
Kimi Katanga kimi Transvaal kimisi ise Kalahari’ydi. Ama bizimkiler ona bir müstemlekeci gibi utanmadan benim yazmaktan utandığım “Zeus” adını vermişlerdi. Hani şu Türklerden ve Müslümanlardan nefret eden Yunanlıların paganizm dönemlerindeki o meşhur Tanrılarından birinin adı.
Turizmin şarlatanlığından olsa gerek ucuz para kazanmanın da verdiği motivasyonla Afrika’da doğması, büyümesi ve krallık yapması gereken bir aslan kral sürgünde Türkiye’de doğmuştu. Ailesi kim bilir hangi uzun ve meşakkatli yollardan Türkiye’ye tutsak olarak getirilmiş ve bir hayvanat bahçesine hapsedilmişti. Zeus adı verilen bu aslan kral ve ataları turistlerin eğlenmesi için özgürlüğünden koparılarak doğasına aykırı bir yerde Manavgat’taki özel bir hayvanat bahçesine hapsedildi. Ne uğruna? Elbette ki insanların eğlenmesi uğruna!
İnsan oğluna evcil hayvanlar yetmedi. Enam suresini unutan bu beldenin yöneticileri ve sermayedarları “Gerek yük taşımaya elverişli olan gerek derisinden, yününden, tüyünden sergi yapıp kullandığınız ve etinden, sütünden faydalandığınız evcil hayvanları yaratıp emrinize veren de Allah’tır. Allah’ın size ihsan ettiği rızıklardan yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın…” ayetinin aksine vahşi hayvanlara da müdahalede bulunarak onların hem yaşam alanlarına hem de hayatlarına doğrudan müdahale etmekten geri durmadılar. Neden? Çünkü doymak bilmeyen gözler vahşi hayvanları sergileterek daha çok kazanma arzusundaydılar.
Manavgatlı Zeus’un (Aslan Kral) ailesine ne oldu bilinmez ama insanoğlu tarafından ataları Türkiye’ye sürgüne gönderilen bir aslan kralın aslan oğlu özgürlüğü için hapsedildiği, palyaço haline getirildiği hapishanesinden kaçtı. Doğasının gereği olarak doğaya firar eden “Aslan Kral Zeus” maalesef ki bir çiftçiye saldırıp onu yaraladı. Onu hayvanat bahçesine pardon hapishaneye koyanlar ise onu doğada ilaçla bayıltmak zor olur diye onu avlamaya çalıştılar. Birkaç kişi denk getirdikleri “Aslan Kralı” önce yaraladı. Ürken ve acı çeken “Aslan Kral” dalların ve çalıların arkasına çekilerek acı içerisinde kıvrandı. Aslan daha sonra infaz edildi.
Aslandır bu yani kraldır, doğasında vahşilik vardır. Allah onları bize şebeklik yapsın diye yaratmadı. Vahşi doğada bir denge unsuru olarak onları var etti. Ama doğasında aç gözlülük, haz, intikam, öldürme isteği ve eğlence olan ve bu duyguları terbiye edemeyen insan oğlu ise onu ait olduğu yerden kopardı ve Manavgat’a kadar taşıdı. Ne bakmayı becerebildi ne de sahip çıkmayı. Aslanı Manavgat’a kadar getirenler ise kendi beceriksizliklerini ve tedbirsizliklerinin bedelini bir çiftçiye ve aslana ödettiler. Çiftçi kulağını kaybederek aslan da infaz edilerek ağır bir bedel ödedi.
Antalya ve Manavgat’taki hayvan hakları dernekleri her şey için bağırıp, çağırıp, toplantılar tanzim ederken, her gün önünden geçtikleri hayvanat bahçesindeki hayvanlar için hiçbir mücadele gerçekleştirmedi. “Neden hapsedilen hayvanlar turizmin şebeklerine dönüştürüldü?” sorusunu kamu otoritelerine ve müteşebbislere hiç sormadılar. Sürgün de doğan ve infaz edilen Aslan Kral için iki satır bir şeyler bile yazmadılar. Belki de sermayenin gücünden korktular belki de Aslan Kralın şanına layık bir protesto yapmaktan aciz oldukları için.
Vahşi hayvanlar hayvanat bahçelerine insanların heva ve heveslerini tatmin etmek için hapsedilemez, eğlence aracına dönüştürülemez. Bir zamanlar merhameti, ciddiyeti ve disiplini ile tanınan milletimizin bazı üyeleri “…sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler.” hadisini unutmuşlardır. Kamu kurumlarının ve turizm yatırımcısı gittikleri yolda hem manevi bir ağırlığın içerisinde kalacaklarını hem de gerekli tedbirleri almadıkları için kendi halindeki insanlara zarar verebileceklerini görmezden gelmişlerdir.
Her erkek çocuğu olan Türk ailesi çocuğunu küçükken “aslanım” diye sever. Çocuk sarışın veya kumralsa saçları ilk çıktığında “aslan yeleli” diyerek o saçları okşar. Medeniyetimizin önemli bir kısmı adında, lakabında, unvanında “Aslan” ismi olan sultanların, alplerin, yiğitlerin tarihinden müteşekkildir. “Aslan” metaforu devletini ve halkını korumak için her şeyi göze alabilen sultanların simgesidir, nişanıdır. Örneğin bizi bu topraklara getiren Selçuklu Sultanı Muhammed’in lakabı Sultan “Alpaslan” değil miydi?
Milli tarihimiz açısından fetihlerle, hükümranlıkla, gözü karalıkla, savaşçılıkla ve zaferlerle özdeşleştirilmiş bir canlıya Manavgat ve Türkiye’de yapılan bu muamele doğru mudur, Türklüğe Müslümanlığa yakışmış mıdır? Yaşanılanlar ne Türklüğün mazisine ne de İslam Medeniyetinin gereklerine yakışmamıştır. Aslan sadece bir hayvan değil aynı zamanda Türk Milleti’nin medeniyete ve siyasete ait değerler silsilesinin imzasıdır. Bugünün cahilleri ise cihana hükmeden sultanların lakabı olan “Aslana” hem rekabet halinde olduğumuz bir medeniyetin ölümsüz adı olan “Zeus” ismini koyuyor hem de kendi değerlerimizden vazgeçerek bu alanda bile bir kompleks içerisine girdiğimizi aleme ilan ediyor. Peki garipsedik mi? Tabi ki de hayır ne de olsa Yunan bayrakları açtıran bir zihniyetin siyasete hakim olduğu ve onu alkışlama kuyruğunda olan kalabalık bir yalaka ordusunun bulunduğu bir belde de yaşıyoruz. Ne diyelim güya ülkeyi muhafazakâr milliyetçiler, Manavgat’ı da Atatürkçü olduğu iddiasındakiler yönetiyor.
Kalın sağlıcakla.