Dil Epsem olsa, baş esendir” atasözü kişinin dilini tutması ve her şeyi söylememesi halinde başını belaya sokmamasını ifade eder. Kısacası bu atasözümüz bir iki parti hariç Manavgat’ta varlığı ile yokluğu aynı anlama gelen siyasi partilerin ilçe başkanlarını tanımlama da kullanılabilecek önemli bir atasözüdür.

Anlı şanlı siyasi partilerin Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen Manavgat’taki rezaletlerle ilgili tek çıt çıkarmaması sizce de enteresan değil mi? Cumhurbaşkanı, Manavgat üzerinden CHP’yi, Özgür Özel’in de AK Parti’yi bu minvalde eleştirmesi tüm Türkiye’yi şaşkına çevirmişken seçim dönemlerinde hak hukuk edebiyatını yapmayı iyi bilen ilçe başkanlarının suskunluğu neyle açıklanmalı? Duyarsızlık, kendini beğenmişlik, zaten bize oy vermemişlerdi, ne halleri varsa görsünler, başıma bir şey gelir, bunları görsünler ki bizim kıymetimizi bilsinler, selam sabah kesilir…seç beğen al.

Manavgat Siyasetinin Siyasetsizliği

Çevresi veya parası olanın ya da en iyi ihtimalle hemşeri sayısının fazla olanın ilçe başkanlığı yapabildiği Manavgat siyasetinde siyaset hakkı sadece mikro milliyetçilikten değil aynı zamanda feodal ilişkilerin, taassubun ve bağnazlığın da güçlü olmasından dolayı sınırlı bir alana sıkışmıştır. Kişiselleşen rekabet, aynı partiden olan müntesiplerin rakip partiyi desteklemesi, ahbap çavuş ilişkilerinin her şeyin önünde olması Manavgat Siyasetinin bu sefil günleri yaşamasına ortam hazırlamıştır desek çok da yanılmayız.

Modernitenin konforlu yaşamaya indirgenerek arabalarla ve evlerle sınırlandırıldığı, itibarın parayla ölçüldüğü, ideolojik örgütlenmenin veya STK’ların sivil örgütlenmeleri gerçekleştiremediği bu güzel kentte TİP ve DEVA’lı Zübeyir Sarıkaya hariç hangi parti olursa olsun ya güçlüden yana oldu ya da maddi ittifaklar içerisinde yer aldı. “Sen ben bizim oğlan” anlayışının hakim olduğu Manavgat siyasetinde, bir partiye belediye işçi kadrolarından birkaç kişilik yer verilmesi küçük partilerin susturulmasını sağlarken, büyük partilerin yönetici akrabalarına bir iki ihale verilmesi veya kaçak katına göz yumulması siyaseti yer ile yeksan etmeye yetmiştir. Hele bazı parti temsilcilerinin bürokrasi veya Belediye Başkanının yanında yemekte, festivalde, yürüyüş kortejlerinde, açılışlarda yer alması, onlara güler yüz gösterilmesi, kırk yıllık ahbapmış gibi muamelede bulunulması onları da rahatlıkla teslim alınmasını sağlamıştır.

İlçe Başkanlığı Dediğin Nedir Ki Bizsiz Onlar Değil mi?

Cumhurbaşkanı, Milletvekilleri, Partilerin İl Başkanları varken ilçe başkanları neden konuşsun ki? Onlar için üç beş gariban vatandaşı, partilerine üye yapmaları siyaset için kâfi değil mi? “Ankara’dakiler konuşuyor biz konu mankeniyiz” diyen siyaset bilmez, halkı düşünmez ve halkın hiçbir temel sorununu çözmek için emek ve zaman ayırmaz bu başkanlar fotoğraf çektirmekten başka ne işe yarar? Kent ile özdeşleşen milletvekilleri bile siyaseten ne yapmaları gerektiğini bilemezken Manavgat’taki siyasi partilerin ilçe başkanları hukuksuzluğun belediye başkanları eliyle somutlaştırılmasına, emekçi haklarının sömürülmesine, kadrolu öğretmenlerinin öğrencilerini müşteriye çevirmelerine nasıl itiraz edebilirler? Acaba bu başkanların yaptıkları ile “Şam Babasının” yaptığı arasında bir fark var mı?

İlçe Başkanları hiç kimseye fayda vermeyen haftalık yönetim kurulu toplantılarını icra ederken Manavgat sömürülüyor. Partililer dahi ilçe başkanlarına neden konuşmuyorsunuz, hakkımızı aramıyorsunuz diyemiyor. İdeolojik tutumu ve duruşu zayıf, utangaç, sırf içinde olmak için siyasette bir sandalye kapan, kendi köylüsünün, tanıdığının işini çözen veya iş takipçiliği yapan kişilerin siyaset kurumunu işgal etmesi zaten sözün bittiği yer değil midir?

Yaşadıkları kent: futbol skandalları, yolsuzluk, rant kavgası ile anılırken ilçe başkanlarının tepkisizliği onları da bu günahın ortağa yapmaya yeter. Yani birileri kul hakkı yerken onlarda bunu biliyor ağızlarından tek laf çıkmıyordu. Manavgat’ta kurumsallaşan yağma düzeni inşa edilirken yerel de muhalefette yer alan ilçe başkanları demokratik denetimlerini yapsaydı bugün bu noktalara gelinmezdi. Aynı düşüncemiz oda başkanları veya STK’ların idarecileri içinde geçerlidir. Oda başkanı olmak isteyenler seçilmek için tüm medyayı, tüm akrabalarını, sevenlerini ve üyeleri arasındaki ahbaplarını harekete geçirmeyi gayet iyi bilirken yaşananlar ve Manavgat’ın adının karalanması karşısında hiçbir tepki göstermemeleri onları da bu düzene hissedar etmiştir.

Dedik ya TİP ve DEVA’yı bir kenara koyun hepsinin derdi aynıdır: “Dil Epsem Olsa Baş Esendir”.

Kalın sağlıcakla.