Burası Yunanistan Değil Side Sokakları

Türk siyasi hayatının genel kısır döngüsü yerel de veya genel siyasette iktidar değişikliklerinde yeni iktidarların önceki iktidarları ret ederek işe koyulmalarıdır. Hele bu, bir de farklı ideolojik partiler arasındaysa bırakın ret etmeyi karalama kampanyaları bile düzenlemekten çekinilmez. Sonuç olarak ortaya siyasi bir geleneksizlik çıkar. Geleneksizlik ise gelişimin doğal seyrinde gerçekleşmesini engeller. Halbuki ilerleme yani terakki kendisinden öncekini devam ettirmekle başlar.  Yahya Kemal’in arkadaşı Ziya Gökalp’e cevap verdiği bir şiirinde geçen: “Kökü mazide olan atiyim” dizesi hak getire.

Manavgat gibi sahilde yer alan pek çok belde Türkiye’de sanayileşme için gerekli olan mental devrimin yapılamamasının da etkisiyle devlet tarafından turizm ile kalkınma modeline yönlendirildi. Gerekli alt yapı kurulmadan başlayan hızlı şehirleşme ve yeni sosyal ilişkiler ağı Yahya Kemal’in aksine Türk Milleti’nin evlatlarına kökleri öğretilmeden sözüm ona modernliği daha doğrusu sömürülmeye açık hale gelmeyi, ona karşı direnmemeyi öğreten, aşağılık kompleksini aşılayan bir eğitim modeliyle taçlandırılması kendi medeniyetine yabancılaşmış nesilleri ortaya çıkardı. Hangi partiden veya ideolojiden olduğunun çok da bir önemi olmadan söylüyorum birbirinin aynısı olan bilgi birikimine sahip farklı akımları destekleyen nesillerden çıkan popülist siyasilerle yönetilmek makus talihimiz haline geldi. Bu tarz siyasiler, Türklere ve Müslümanlara zulmedenleri unutmaya ve unutturmaya, uğradığı zulmü milletin hafızasından silmeye, uğranılan vahşeti ret ve inkâr etmeye devam eden politik bir tavırla siyasi hayatlarını sürdüre dursun biz olayın Manavgat ayağına bir bakalım.

Festival Değil Şuursuzluk: Fikri Dünyasını Yunan’a Teslim Eden Zihniyet  

Festival nedir ne değildir, faydası nedir, memleketin tanıtımında ne gibi etkileri vardır gibi cevabı zaten bilinen konulara girecek değiliz. Bizim temas etmek istediğimiz konu “Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali” adıyla festival düzenleyenlerin ulaştığı şuursuzluktur.  Kültürel yakınlaşma, kardeşlik, hoşgörü, Girit Kültürünü ve özelde yemeklerini tanıtma gibi klasik sözlerle tanıtılan festival, maalesef ki Yunan propagandasına ve şovuna dönüştürülmüştür. Side’de Türk bayraklarını gölgede bırakacak şekilde Yunan bayraklarının açıldığı festivalde Türk sanatçısından daha çok Yunan sanatkarların konserleri ve şovları sahneleri kapladı. Anlayacağınız ortak kültürel değerlerin değil Yunan kültürünün tanıtımına şahitlik edildi. Girit’ten Side’ye mübadele yani etable kapsamında getirilen Türklerin kültürünü öğretmek ve tanıtma mantığından doğan festival, gönüllü asimilasyonun sonuçlarını gözler önüne serdiği gibi Türkiye’deki akıl tutulmasının da ulaştığı noktayı göstermiştir. Bu festivalde de birilerinin söylediği ve yıllardır Türkiye’de şuursuz bir zihniyetçe tekrarlanan “Medeniyetlerin Beşiği Anadolu” söylemi kadar Türklüğü ayak altına alan acaba başka bir söylem var mı? Apollon tapınağın önünde dalgalandırılan Yunan Bayrağı altında bu etkinliğin sponsorları ve Manavgat Belediyesi acaba Giritli Müslüman Türklerin Giritli Rumların isyanları sırasında nasıl katledildiğini, nasıl tecavüze uğradığını hiç düşünmedi mi? Evladı fatihanın Venediklilerden 24 yılda fethettiği Girit adasındaki Rumların bugünkü Sidelilerin ceddini katlettirmek için “Enosis” isimli Yunan gemileriyle nasıl silah taşıdıklarını hatırlamıyorlar mı? Anlaşılan unutmuşlar. Öyleyse biz kısacık anımsatalım.

Girit’te defalarca yaşanan bir Müslüman Türk katliamına şahit olan Arkeolog Arthur Evans bakın Giritli Rumların Yunanistan’ın örgütlemesiyle gerçekleştirilen katliamı nasıl anlatıyor: “En kasıtlı imha eylemi Eteà’da gerçekleştirildi. Bu küçük köyde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu Müslümanlar, bir süre erkeklerin savunduğu camiye sığınmışlardı. Binanın kendisi sağlam bir yapıydı ancak kapısı sonunda havaya uçuruldu ve Türkler silahlarını bırakmak zorunda kaldılar. Hayatlarının bağışlanması karşılığında anlaştılar. Ancak Rumlar sözünde durmadı. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, hepsi köyün yaklaşık yarım saat yukarısındaki bir tepede bulunan Ayasofya Kilisesi’ne götürüldüler — erkekler parçalara ayrıldı, kadınlar ve çocuklar vuruldu. Baygınlık geçiren ve öldü zannedilen genç bir Türk kızı kurtuldu ve hikayeyi herkese anlatabildi.” Fikri dünyasını gönüllü bir şekilde kendi kendine asimile eden sponsorlar ile Manavgat Belediyesi, Yunanistan’ın hala Enosisçi olduğunu neden görmezden geliyor? Protestan ahlaka sahip bu zihniyetin unuttuğu ikinci husus ise yer altından çıkarılan, restore edilen tapınakların cezbediciliğine kapılan Yunan Devleti’nin hala Pan Hellenizm’i yani Megalo İdea’yı savunduğu gerçeğidir. Turizmi geliştirmek için atılan her yanlış adım da “bakın gördünüz mü medeniyetimiz Türkiye’den fışkırmaya devam ediyor, büyük geri dönüş yeniden yaşanacak aynı Siyonist Yahudilerin arzı mevuda döndüğü gibi” demeye devam ediyorlar. Festival adıyla gerçekleşen rezilliğin sahibi olan zihniyetin maddi menfaat arayışı, zenginleşme hırsı, kişisel çıkarlarını milletin çıkarlarından üstün tutması onları başka bir medeniyetin evlatlarına dönüştürmüş… yazık ki ne yazık!

 

Tarihsel Asimilasyona Gönüllü Olan Zihniyetler

Festival kapsamında Side sokaklarında açılan Yunan bayrakları ve Yunan Kültürünün şarkılarını, ezgilerini çalarak Müslüman Türk mahallesinde şov yapılmasına izin veren Sideli Giritliler ve onlara ön ayak olan CHP’li Manavgat Belediye Başkanı atalarının anılarına bile sahip çıkamamış ona hürmet gösterememiştir. Organizasyona sponsor olanlar ve Hümanist Belediye Başkanımız atalarının kültürünü tanıtmak istiyorsa önce Side’ye Girit isyanı sırasında katledilen Giritli Müslüman Türkleri anlatan bir müze açıp mallarının, mülklerinin nasıl yağmalandığını tüm dünyaya göstermelidir. Bugün Yunanistan’a veya Osmanlı’nın geri çekildiği pek çok yerde Türk düşmanlığını zinde tutmak için bazı Osmanlı hinterlandındaki devletler müze açıp, anıt dikerken ve ülkesine gelen turistlere buraları ziyaret ettirmek için ücretsiz ziyaretler organize ederken Türk ve İslam düşmanlığı konusunda bir konsensus oluşturmaktadırlar. Peki bizim hamaset dışında bir tepkimiz var mı? Düşmanlık güdelim demiyorum ama atalarımıza yapılanları da unutmayalım. Bir kere düşersek aynı şeyler yine yaşanılır. Mevcut nesle neler yaşadığımızı öğretelim ki değerlerimize sahip çıkalım. Yahya Kemal’in “Kökü mazide olan atiyim” mısrasının hakkını verelim. Örneğin Side’de Şükrü Sözen’in açtırdığı Atatürk büstünün önünde Girit’te katledilen Müslüman Türk Giritliler için anma töreni düzenleyelim, ruhlarına Kuran okutalım, o acıyı ve yaşanılanları unutturmayalım. Osmanlı’nın çökmesine neden olan olguların ne gibi acılara neden olduğunu anlatalım ki Osmanlı yaptığı aynı hataları biz yapmayalım. Ama eleştirdiğimiz zihniyetin temsilcilerinde o düşüncene ne gezer? Manevi mirasyedilerin tek bildiği paraya çevrilebilir reklamdır. Atalarını katledenleri ağırlamak onları yedirmek, içirmek, onun kültür propagandasını yapmak! Belki üç beş Yunan turist gelir hem para kazanırsınız hem de dedelerinizi ve dedelerimizi katledenlerin torunlarıyla sirtaki veya sirto oynarsınız! Vay be!

Milli Güvenlik Sorunu Yerel de Başlar!

Bu satırları yazarken aklıma Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’ın “Bir milletin asıl gücü; tankı, topu, tüfeği değil inançlı ve imanlı gençliğidir.” sözü geldi. Milli değerlerinizi eritirseniz istediğiniz kadar gücünüz olsun ortaya sadece milli güvenlik sorunu çıkar.

Daha Manavgat’ın Yörük ağırlıklı nüfusu ile Girit muhaciri arasındaki geçmişten günümüze uzanan hizipleşme sonlandırılmamışken Belediye idaresinin Girit Festivali düzenlemesi neyle açıklanabilir? Manavgat’ta Türk olma halini Yörüklüğe indirgeyen siyasi rant peşinde koşan bir CHP’li Belediye Başkanının zihniyeti kenti geriletirken bu festivale ve festival sırasında yaşanan ve bizleri rencide eden etkinliklerin düzenlemesine ses çıkarmayan idari otoriteye ve temsilcilerine ne demeli? MHP, AK Parti, BBP, MYP, Zafer Partisi teşkilatları bu rezilliğe neden sessiz? Neden sadece Saadet Partisi Manavgat İlçe Başkanı İlhami Demiral yaşananlara tepki gösterebildi? Vatan, bayrak, ezan edebiyatını iyi bilen sözde milliyetçi çevreler Yunan bayrağına ve kültürünün şovuna neden bir şey demez? Peki Kemalist Ulusalcı Sol nerde? Sahi CHP’nin lider olduğu Manavgat’ta siyasi taassuptan dolayı Ulusalcı Sol Kemalist kaldı mı?

Dedik ya bu partilerin geçmişe sahip çıkma tavrı veya milliyetçiliği seçim zamanında başlar ve seçimle biter. İki sene evvel papazlar Side sokaklarında elini koluna sallayarak ayin düzenlediklerinde, Apollon tapınağının önünde İncil’den dualar okurken bizler ağlamasıyla meşhur bir cami imamına Gazzeli şehitler için müftülükten izin alınmasına rağmen bir gıyabi cenaze namazını bile zorla kıldırtabildik. Manavgat kimin, Türkiye kimin? Kimlere ve hangi zihniyetlere kaldı bu memleket?

Üç beş kuruş atiye ve avanta için festival adıyla yapılmayan rezillik, girilmeyen kılık, verilmeyen taviz kalmadı. Tüm manevi değerler paspas edildi. Festivali destekleyen ve organize edenler ona sponsor olanlar hadi gitsinler bakalım Girit’e açsınlar Türk bayraklarını görelim. Denemesi çok basit, hadi gidin Batı Trakya’da giyin imam cübbelerinizi Selanik Meydanında Cuma Namazı kılın, bakalım izin verecekler mi? Batı Trakya Türklerine halen yapmadığını bırakmayan, Lozan’dan, 1930 Ankara Antlaşmasından kaynaklı haklarını bile kullandırmayan Yunan Devleti sizin onlara verdiğiniz izinleri, yaşattığınız onuru size verir ve yaşatır mı sanıyorsunuz?

Ne ülkenin ne de Manavgat’ın geleceği köksüz fikirlere sahip siyasi görüşlere ve zihniyetlere bırakılamaz. Geleceğimiz Yunan, Ermeni, Farisi, Siyonist Yahudi, Avrupa ve ABD muhibbanının heva ve hevesine terk edilemez. Ülke bir bütündür. Bu gibi zararlı çalışmalar ülkenin manevi ve milli direncini kırdığı açıktır. Bu sebepten demem o ki CHP’li Manavgat Belediyesi bu etkinliklerle bir milli güvenlik sorununa dönüşmüştür.

“Bizim Çocuklar” Hem Yenilmiş Hem Vaz Geçmiş

Sizi bilmem ama “Ben” Mehmet Emin Yurdakul’un yazdığı gibi: “Bir Türk’üm dinim, cinsim uludur” ve Necmettin Erbakan Hocamızın söylediği gibi “tarihin gördüğü en şerefli” milletin parçasıyım. Bizler, doğrudur XVIII. XIX. ve XX. yy. da kaybettik. Ama bu kaybettiklerimizi geri alamayacağımız, bizi yenenler karşısında ezik kalacağımız ya da çıkmak zorunda olduğumuz yerlerde nüfuz kuramayacağımız anlamına gelmez. Biz kaybettik ama mefkuremiz kaybetmedi. Bakın ne diyor davamız: “Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın

Bu ve benzeri festivaller bizim değerlerimize ve memleketin hakikatlerine aykırıdır. Hoşgörüyü milli davasından vaz geçme olarak yorumlayanlar Doğu Türkistan’ı, Filistin’i, Gazze’yi, Rohinya’yı, Keşmir’i unutmasın. Dün Kırım’dan, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan, Balkanlar’dan ve Kafkaslardan nasıl çıkarıldığımızı hatta sürüldüğümüzü hatırlasınlar. Hatırlamak ancak ve ancak “Kökü mazide olan atiyim” prensibine sadık kalınarak gerçekleşebilir. Yabancılaşmaya neden olan bu ve benzeri etkinlikler sınırların kalktığı iddia edilen bir dünya da küreselcilerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Bu festivalleri mazur göstermek isteyen sözde insanlık dostu olan kişilere sormak lazım madem dünyada globalleşme güçleniyor ve bizim de buna ayak uydurmamız şart o halde neden Suriyeli, Afganistanlı sığınmacıların gelişine itiraz edip bunun adı konulmamış bir istila olduğunu söylediniz? Madem küreselleşme ve tek dünya devleti ve yeryüzü insanlığı bir hakikatti neden Türk bayrağının dalgalandığı yerde para kazanabiliyorsunuz? Hadi Yunanistan da veya başka bir Avrupa devletinde ekonomik rant elde edin de görelim? Daha bu o memleketlerden vize bile alamıyorsunuz!

Bu ve benzeri etkinliklerle Türklere ve Müslümanlara yapılan soykırım ve katliamları görmezden gelmeniz, Batı emperyalizmi ile dost olma çabanız farklı coğrafyalarda katledilen evladı fatihanın mirasını ret ve inkar ettiğiniz anlamına gelir.

Ekonomik ve siyasi sınırların bu kadar katılaştığı, ulusal çıkarların her yönüyle korunmaya başladığı bir ortam da sizin Türkiye’de ve Manavgat’ta masum görünen reklama dayalı çıkarcı eylemleriniz geleceğe bırakılan yeni milli güvenlik sorunlarının temelini atmaktan başka bir şeye yaramaz. Sideli ile Manavgatlıyı birbirine kardeş kılamamış sözde barış havarisi CHP’li Manavgat Belediyesi ve Sideli kompradorlar Türk Yunan rekabetini sonlandırıp iki ülke arasında yemekle, çalgı çengiyle dostluk köprüsü kuracak öyle mi? Bırakın bu işleri. Bizce en iyi bildiğiniz iş neyse onu yapın. Mesela emekçiler nasıl daha nitelikli sömürülür, Manavgatlı nasıl daha iyi oyalanır, milli değerlerinden nasıl daha iyi uzaklaştırılabilir… Ne de olsa bu konular sizlerin uzmanlığı arasında sayılır!

Son Söz

Sana bir iyilik gelse, bu onları üzer. Fakat sana bir kötülük dokunsa: “İyi ki biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevine sevine dönüp giderler.”

Türk Yunan, İsrail, Avrupa, ABD ve bunların taşeronlarıyla olan ilişkimizin özeti işte budur. Kalın sağlıcakla.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz